Yalova da doğdum büyüdüm. Orta okulda yatılı olarak İstanbul da okuyordum. Benden 4 yaş büyük abim vardı ve o zamanlar (sene 1989) Manowar dinlerdi çokca. Bende pek o senelerde (yaş 11) müzikle ilgilenmezdim, sadece kulağıma hoş gelen parçalar olurdu arada. Ancak abim arabada yolculuklarda çokca Manowar, Dr.Skull gibi grupları dinletirdi (daha doğrusu çalardı ve biz mecburen dinlerdik). O sıralarda birkaç melodik şarkısını severdim bu grupların, ne olduğunu bilmeden.
Neyse bir şekilde, 1991 yılında abimin almış olduğu kasetten Metallica nın Unforgiven şarkısını dinledim . Tam o senelerde müziğe ilgi duymaya başladığım için unforgiven ı dinleyince beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu kadar güzel bir şarkı olamazdı. O nakaratı falan müthişti. Her gün 10-15 kere tekrar tekrar dinlemeye başlamıştım. Bu arada unforgiven dan sonra başlayan "of wolf and men" i de mecburen kaseti tekrar başa alana kadar dinliyordum bazen. Yavaş yavaş o da hoşuma gitmeye başlamıştı. Abim arada sırada gelip "oğlum, arka yüzünde bir şarkı daha var (nothing else matters den bahsediyor) onu da dinle arada, o da çok güzel" falan desede ben durmadan unforgiven dinliyordum.
Aynı sıralarda, okuldaki en samimi arkadaşım da guns&roses ı keşfetmiş ve durmadan dont cry dinliyordu. O nu da sevmiştim.
Neyse çok geçmeden, Metallica nın tüm albümlerini, Manowar ı, Megadeth i, Dr.Skull ı ve bilimum metal ve rock gruplarını öğrenmiş albümlerini ezberlemiştik. Artık haftada bir akmara kaçıp, Türkiye ye gelmeyen kasetleri çekme olarak almaya başlamıştık.
Daha sonra liseyi Yalova da okumak için Yalova ya döndüm. Bu arada bir arkadaşım gitar çalıyordu ve Metallica nın parçalarını akustik gitarda bile çalabiliyordu. Çok etkilenmiştim. Ayrıca 93 senesinde önce Guns & Roses, sonra Metallica ve Scorpions konserlerine gittikten sonra kararımı vermiştim. Bende gitar çalacaktım, özellike Metallica konseri inanılmazdı. Bundan sonra evde bende gitar çalacağım demeye ve bana gitar almaları için baskı yapmaya başladım. Annem ve babam ise hevesimin çabuk geçeceğini düşündükleri için pek almaya yanaşmadılar. Ama üniversiteye yeni başlamış olan abim "ben sana gitar alacağım" diyordu.
Daha sonra bir gün, sanırım babam dan da birazcık maddi destek alarak, abim para biriktirdiğini ve bana gitar alacağını söyledi. Üniversiteden Gökhan diye bir arkadaşının gitar çaldığını ve hepberaber tünele gidip bana gitar alacağımızı, Gökhan abinin seçeceğini söyledi. Çok mutlu olmuştum tabii ki. Üstelik elektro gitar alacaktık.
Tünele gittik, saatlerce dükkanlara girip çıktık. Gökhan abi durmadan gitar deniyordu, bana birşeyler soruyordu, öylemi istersin, böylemi istersin ..vs.. diye. Ben ise hiçbirşey anlamıyordum. Sadece birileri gitarı eline alıp da çalmaya başlayınca hayran hayran bakıyordum. En sonunda (sanırım Zuhal müzikti) bir Washburn gitara güzel dedi Gökhan abi. Daha sonra da kısa bir sürede bir amfi seçti. Aldık gitarı döndük Yalova ya.
Henüz lise 2 deydim, ve başladım gitarla birşeyler yapmaya çalışmaya. Her fırsatta İstanbul a gidip, tünelde gitar metodu ve tab olan kitaplar alıyordum. Birşekilde artık birşeyler çıkarmaya başlamıştım. Her çıkardığım 10 saniyelik Metallica parçasının (genelde pek benzemesede) bir kısmını abime dinletiyordum. Bu şekilde 1,5 - 2 sene gitti. Çok yavaş ilerliyodum, fazla vakit ayıramıyodum, sadece gitarı görüp gaza geldiğim zamanlar çalabiliyordum.
Üniversiteyi kazandım, ve İstanbul a geldim. Bu sırada artık hayatımda kızlar daha çok vakit almaya, ve daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Ancak onlara elektro gitar çalacak halim yoktu, bu yüzden kendime tünelden bir klasik gitar aldım. Başladım pop şarkıları için akor öğrenmeye. Kolay oldu ve artık her ortamda gitarımla istediğim parçayı çalıp söyleyebiliyordum, ve işin kötüsü bu bana yetiyordu. Şarkıların 3-5 akorunu bildikten sonra kolaydı zaten.
Bu şekilde uzun bir süre devam etti. Hatta 97 yılının yazında, Yalova da yazlık bir mekanda, 2 klasik gitar ve bir vokal ile basitçe bir program bile yaptık.
99 da ise deprem oldu. Depremden sonra Yalova da başka bir eve geçtik. Bu sırada benim Üniversite de son senelerimdi (1 sene uzatmıştım), ve gitar çalmayı neredeyse bırakmıştım. Çünkü o seviyeden sonra yeni birşeyler öğrenmek çalışma gerektiriyordu, bildiklerim ise hiç ilginç gelmiyor ve çalmak dahi istemiyordum.
2000 yılının 10 Kasım ında ise Abimi kaybettim. Daha 26 yaşındaydı ve ortada hiçbirşey yokken kalp krizi geçirdi (ben henüz 22 yaşındaydım). Doğal olarak bütün hayatım altüst oldu. Ama zaman herşeyin ilacı. Bu şekilde de yaşamaya alışıyor insan mecburen. Ben 2006 senesinde evlendim.
Geçen sene, 10 Kasım da çalıştığımız için Yalova ya gidememiştik (abimin ölüm yıldönümü için). 10 Kasım akşamı evde otururken yine aklımda abim vardı. Eksi zamanları düşündüm, aklıma benim elektro gitar çalmamı ne kadar istediği, gitar aldığı falan geldi. Daha sonra bilgisayardan internete girip gitarlara bakmaya başladım. İş dallanıp budaklanınca, gitar hakkında ne kadar çok kaynak, ne kadar çok imkan olduğunu gördüm. Youtube da gitar öğretenler mi dersiniz, istediğiniz her şarkının tab lerı mı dersiniz.
Eşime döndüm ve "ben gitar çalmaya başlayacağım yine" dedim. Daha sonraki hafta sonu Yalova ya gittim, ve annemlerin çatı katında bulunan Washburn MG40 ımı aldım ve İstanbul a getirdim. Tabii ki gitarın ne ayarı vardı ne birşeyi. Tünel de yaptırdım ve evde başladım gitar çalmaya. 31 yaşındaydım ve kendime zamanında gitarı bıraktığım için çok kızıyorum. Keşke o zaman bırakmasaydım da, şimdi çaldıklarımı ve daha da ilerlettiğimde çalacaklarımı abim de görebilseydi.
3 hafta önce bir oğlum oldu. Amcasının ismini verdim ona, en büyük hayalim büyüdüğü zaman onunla birlikte gitar çalmak.
Biraz uzun oldu ama okuduğunuz için teşekkürler...
Neyse bir şekilde, 1991 yılında abimin almış olduğu kasetten Metallica nın Unforgiven şarkısını dinledim . Tam o senelerde müziğe ilgi duymaya başladığım için unforgiven ı dinleyince beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu kadar güzel bir şarkı olamazdı. O nakaratı falan müthişti. Her gün 10-15 kere tekrar tekrar dinlemeye başlamıştım. Bu arada unforgiven dan sonra başlayan "of wolf and men" i de mecburen kaseti tekrar başa alana kadar dinliyordum bazen. Yavaş yavaş o da hoşuma gitmeye başlamıştı. Abim arada sırada gelip "oğlum, arka yüzünde bir şarkı daha var (nothing else matters den bahsediyor) onu da dinle arada, o da çok güzel" falan desede ben durmadan unforgiven dinliyordum.
Aynı sıralarda, okuldaki en samimi arkadaşım da guns&roses ı keşfetmiş ve durmadan dont cry dinliyordu. O nu da sevmiştim.
Neyse çok geçmeden, Metallica nın tüm albümlerini, Manowar ı, Megadeth i, Dr.Skull ı ve bilimum metal ve rock gruplarını öğrenmiş albümlerini ezberlemiştik. Artık haftada bir akmara kaçıp, Türkiye ye gelmeyen kasetleri çekme olarak almaya başlamıştık.
Daha sonra liseyi Yalova da okumak için Yalova ya döndüm. Bu arada bir arkadaşım gitar çalıyordu ve Metallica nın parçalarını akustik gitarda bile çalabiliyordu. Çok etkilenmiştim. Ayrıca 93 senesinde önce Guns & Roses, sonra Metallica ve Scorpions konserlerine gittikten sonra kararımı vermiştim. Bende gitar çalacaktım, özellike Metallica konseri inanılmazdı. Bundan sonra evde bende gitar çalacağım demeye ve bana gitar almaları için baskı yapmaya başladım. Annem ve babam ise hevesimin çabuk geçeceğini düşündükleri için pek almaya yanaşmadılar. Ama üniversiteye yeni başlamış olan abim "ben sana gitar alacağım" diyordu.
Daha sonra bir gün, sanırım babam dan da birazcık maddi destek alarak, abim para biriktirdiğini ve bana gitar alacağını söyledi. Üniversiteden Gökhan diye bir arkadaşının gitar çaldığını ve hepberaber tünele gidip bana gitar alacağımızı, Gökhan abinin seçeceğini söyledi. Çok mutlu olmuştum tabii ki. Üstelik elektro gitar alacaktık.
Tünele gittik, saatlerce dükkanlara girip çıktık. Gökhan abi durmadan gitar deniyordu, bana birşeyler soruyordu, öylemi istersin, böylemi istersin ..vs.. diye. Ben ise hiçbirşey anlamıyordum. Sadece birileri gitarı eline alıp da çalmaya başlayınca hayran hayran bakıyordum. En sonunda (sanırım Zuhal müzikti) bir Washburn gitara güzel dedi Gökhan abi. Daha sonra da kısa bir sürede bir amfi seçti. Aldık gitarı döndük Yalova ya.
Henüz lise 2 deydim, ve başladım gitarla birşeyler yapmaya çalışmaya. Her fırsatta İstanbul a gidip, tünelde gitar metodu ve tab olan kitaplar alıyordum. Birşekilde artık birşeyler çıkarmaya başlamıştım. Her çıkardığım 10 saniyelik Metallica parçasının (genelde pek benzemesede) bir kısmını abime dinletiyordum. Bu şekilde 1,5 - 2 sene gitti. Çok yavaş ilerliyodum, fazla vakit ayıramıyodum, sadece gitarı görüp gaza geldiğim zamanlar çalabiliyordum.
Üniversiteyi kazandım, ve İstanbul a geldim. Bu sırada artık hayatımda kızlar daha çok vakit almaya, ve daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Ancak onlara elektro gitar çalacak halim yoktu, bu yüzden kendime tünelden bir klasik gitar aldım. Başladım pop şarkıları için akor öğrenmeye. Kolay oldu ve artık her ortamda gitarımla istediğim parçayı çalıp söyleyebiliyordum, ve işin kötüsü bu bana yetiyordu. Şarkıların 3-5 akorunu bildikten sonra kolaydı zaten.
Bu şekilde uzun bir süre devam etti. Hatta 97 yılının yazında, Yalova da yazlık bir mekanda, 2 klasik gitar ve bir vokal ile basitçe bir program bile yaptık.
99 da ise deprem oldu. Depremden sonra Yalova da başka bir eve geçtik. Bu sırada benim Üniversite de son senelerimdi (1 sene uzatmıştım), ve gitar çalmayı neredeyse bırakmıştım. Çünkü o seviyeden sonra yeni birşeyler öğrenmek çalışma gerektiriyordu, bildiklerim ise hiç ilginç gelmiyor ve çalmak dahi istemiyordum.
2000 yılının 10 Kasım ında ise Abimi kaybettim. Daha 26 yaşındaydı ve ortada hiçbirşey yokken kalp krizi geçirdi (ben henüz 22 yaşındaydım). Doğal olarak bütün hayatım altüst oldu. Ama zaman herşeyin ilacı. Bu şekilde de yaşamaya alışıyor insan mecburen. Ben 2006 senesinde evlendim.
Geçen sene, 10 Kasım da çalıştığımız için Yalova ya gidememiştik (abimin ölüm yıldönümü için). 10 Kasım akşamı evde otururken yine aklımda abim vardı. Eksi zamanları düşündüm, aklıma benim elektro gitar çalmamı ne kadar istediği, gitar aldığı falan geldi. Daha sonra bilgisayardan internete girip gitarlara bakmaya başladım. İş dallanıp budaklanınca, gitar hakkında ne kadar çok kaynak, ne kadar çok imkan olduğunu gördüm. Youtube da gitar öğretenler mi dersiniz, istediğiniz her şarkının tab lerı mı dersiniz.
Eşime döndüm ve "ben gitar çalmaya başlayacağım yine" dedim. Daha sonraki hafta sonu Yalova ya gittim, ve annemlerin çatı katında bulunan Washburn MG40 ımı aldım ve İstanbul a getirdim. Tabii ki gitarın ne ayarı vardı ne birşeyi. Tünel de yaptırdım ve evde başladım gitar çalmaya. 31 yaşındaydım ve kendime zamanında gitarı bıraktığım için çok kızıyorum. Keşke o zaman bırakmasaydım da, şimdi çaldıklarımı ve daha da ilerlettiğimde çalacaklarımı abim de görebilseydi.
3 hafta önce bir oğlum oldu. Amcasının ismini verdim ona, en büyük hayalim büyüdüğü zaman onunla birlikte gitar çalmak.
Biraz uzun oldu ama okuduğunuz için teşekkürler...
Yorum